Chapter 84: Rise of the Elements
Shen, gözlerini açtığında başının üzerinde değişken bir gökyüzü gördü. Ancak bu gökyüzü, tanıdık olanların hiçbirine benzemiyordu. Bazen koyu mavi bir boşluğa yayılmış sayısız yıldız, bazen parıldayan mor ve altın renkli auroralarla bezenmiş başka bir boyutun manzarası beliriyordu. Gözlerini ovuşturdu, hafızasını yokladı. En son ne yapıyordu? Dünya'da, sıradan bir hayat sürerken kaçırılmış mıydı? Bir deneyin parçası mıydı? Yoksa gerçekten buraya layık görülerek mi getirilmişti?
Hafifçe doğrulduğunda, etrafındaki alanın tuhaf bir şekilde hem modern hem de antik bir dokuyu aynı anda barındırdığını fark etti. Kristal ve metal karışımı yüzeyler ışığı farklı yönlere yansıtarak mekana adeta canlı bir enerji kazandırıyordu. Havadaki koku bile farklıydı; tatlı bir ozon kokusu, neredeyse yıldırımların kokusunu andırıyordu.
Tam olarak nerede olduğunu anlamaya çalışırken, çevresinde hareket eden figürleri fark etti. Çoğu insan değildi. Uzun, ince bedenli, farklı renklerde cilt tonlarına sahip varlıklar; başlarının etrafında hafifçe titreşen enerji alanları olan figürler; hatta şeffaf, ruhani varlıklara benzeyen bazıları bile vardı. Aralarından biri ona yaklaştı. Gözleri yıldız tozları gibi parıldayan uzun boylu, zarif bir figürdü.
"Yeni gelenlerden biri olmalısın," dedi, sesi aklının içinde yankılanıyormuş gibi doğrudan zihnine ulaştı. "Adın Shen, doğru mu?"
Shen biraz afalladı ama başını salladı. Sözcüklerin boğazında düğümlendiğini hissediyordu. Kendini bir an boşlukta gibi hissetti; gerçeklik algısı bulanıktı.
"Göksel İlme ve Büyü Yeteneğine uygun olduğun tespit edildi. Bu yüzden buradasın," diye devam etti varlık. "Dünya'dan gelenler arasında bunu başaranlar nadirdir. Ancak buradaki hayat, bildiğinden oldukça farklı olacak."
Shen'in zihnindeki sorular çığ gibi büyüyordu. "Burası... neresi? Neden buradayım? Geri dönebilir miyim?" Sesi titremişti.
Varlık hafifçe başını eğdi. "Burası Y.G.K Akademi. Evrenin her köşesinden gelenlerin bilgi ve güç kazanmak için bulunduğu bir yer. Geri dönmek şu an mümkün değil, en azından eğitimin tamamlanmadan önce."
Shen içindeki karmaşaya rağmen derin bir nefes aldı. "Peki... burada ne yapacağım?"
"Sana uygun görülen eğitim programına katılacaksın. Büyü ve göksel ilim alanında yeteneğin test edilecek ve geliştirilmesi için uygun bir seviyeye yerleştirileceksin. Şimdi, seni eğitmenine götüreceğim."
Shen itiraz etmeye fırsat bulamadan, varlık döndü ve yürümeye başladı. O da tereddütle takip etti. Koridorlar uzun ve yüksek tavanlıydı, duvarlardaki semboller hareket ediyor, bazen bir yazıya, bazen de üç boyutlu projeksiyonlara dönüşüyordu. Kimi yerlerde, ışığın şekil alarak yüzen küreler oluşturduğunu gördü. Shen'in dikkatini en çok çeken şey ise, havadaki tuhaf çekim kuvvetiydi. Ayaklarının yerle tam olarak temas ettiğini hissediyordu ama bir yandan da sanki hafifçe havada süzülüyormuş gibiydi.
Sonunda büyük bir salona ulaştılar. İçeride, birbirinden farklı varlıklar çemberler oluşturmuş, elleriyle ya da zihinleriyle enerjileri yönlendiriyorlardı. Kimileri ateşin farklı formlarını kontrol ederken, kimileri görünmez akımları hareket ettiriyordu. Shen, büyü kelimesinin yetersiz kaldığını düşündü; burada yapılan şeyler, doğrudan gerçekliğin yasalarıyla oynuyor gibiydi.
"Eğitmenin burada," dedi rehberi. Shen, gözlerini salonun en ilerisinde duran figüre çevirdi. Uzun, ince yapılı, koyu gri ve mor tonlarında akan cübbesiyle, yaşını tahmin edemediği birisi duruyordu. Gözleri, Shen'in içine işleyen bir bilinçle doluydu.
"Shen," diye seslendi eğitmen, sesi derin ve yankılıydı. "Şimdi, bana kendini göster."
Shen ne yapacağını bilmiyordu. Sadece kendine sorular sorarak buraya gelmişti, büyüye dair hiçbir deneyimi yoktu. "Ben... bilmiyorum. Nasıl—"
Eğitmen elini kaldırdı. "Hisset. Evrenin nefesini dinle. İçinde bir şeyler kıpırdanıyorsa, ona kulak ver."
Shen derin bir nefes aldı. Etrafındaki hava soğudu, ya da belki de sadece o öyle hissetti. Göğsünün içinde, daha önce fark etmediği bir titreşim vardı. Sanki onu çağıran bir şeyler vardı, ama o henüz onlara ulaşamıyordu. Bir anlık cesaretle, avuçlarını açtı.
Ve işte o anda, çevresindeki ışık dalgalandı.
Shen, karşısındaki eğitmenin duruşunu inceledi. Hareket etmiyordu ama varlığı neredeyse fiziksel bir ağırlık gibi hissediliyordu. İçinde, henüz adını koyamadığı bir şey kıpırdanıyordu. Ellerini açtığında etrafındaki ışık bir an titreşti, ama nedenini tam olarak anlayamadı. O anda, bir şüphe dalgası zihnine çarptı. Burada, etrafındaki varlıklar inanılmaz şeyler yapıyordu. Kimisi çıplak elleriyle alevleri şekillendiriyor, kimisi havada yüzen saf enerji küreleri oluşturuyordu. Shen'in bildiği fizik kuralları burada sadece bir öneri gibiydi; herkes onları istediği gibi bükebiliyordu. Peki ya kendisi? O gerçekten burada olmaya layık mıydı?
Eğitmen ona doğru bir adım attı. Hareketi neredeyse fark edilmezdi, ama Shen sanki bir dağın üzerine yürüdüğünü hissetti. Onun varlığı bir vakum gibi, çevresindeki enerjiyi kendine çekiyordu.
"Sen farkında olmasan da, içinde bir şeyler var," dedi eğitmen, sesi hem yumuşak hem de sarsıcıydı. "Burada olman bir tesadüf değil. Evrensel dengeler, asla tesadüfen işlemeyecek kadar hassastır."
Shen'in içinde, bir an için bir direniş doğdu. Bu sözler hoştu ama gerçeklik daha acımasızdı. Bir başkasının kararına göre buraya getirilmişti. Onu seçenler kimdi? Neyine dayanarak buraya layık görmüşlerdi? Tüm bunları sorgularken, farkında olmadan dişlerini sıktı.
Eğitmen, Shen'in düşüncelerini okuyormuş gibi gözlerini kısıp başını hafifçe yana eğdi. "Şüphe ediyorsun," dedi. "Bu iyi bir şey. Bilgiyi sorgulamak, öğrenmenin en temel gerekliliğidir. Ama şüphe, seni kilitlemesine izin verirsen, büyümene engel olur."
Shen nefesini tuttu. Eğitmenin gözleri, bir anlığına, gökyüzünde açılan kara deliklere benzeyen bir derinlikle parladı.
"Beni takip et," dedi eğitmen ve döndü. Shen bir an duraksadı ama ardından istemsizce hareket etti. O hareket ettikçe, çevresindeki hava yoğunlaşmaya başlamış gibi hissediyordu. Enerji, Shen'i tanıyor muydu? Yoksa sadece eğitmen mi bu şekilde bir etki yaratıyordu?
Salonun sonuna geldiklerinde büyük, yuvarlak bir kapının önünde durdular. Kapı, Shen yaklaştıkça kendiliğinden açıldı. İçeri girdiklerinde, buranın tamamen farklı bir atmosferi vardı. Diğer eğitim alanlarının aksine burası sessizdi. Duvarlar, hafifçe titreşen gümüş bir maddeyle kaplıydı ve Shen, adımlarını attıkça zeminin altında bir şeylerin hareket ettiğini hissedebiliyordu. Burada bir şeyler... canlı mıydı?
Eğitmen, Shen'e dönmeden, "Burası göksel ilmin başlangıç noktası," dedi. "Enerjiyi anlamak, ona hükmetmekten önce gelir. Senin içinde, şu anda hissettiğin ama açıklayamadığın bir şey var. Bu, senin doğanın bir parçası."
Shen nefesini tuttu. Gerçekten de içinde bir şeyler titreşiyordu, ama ne olduğunu bilmiyordu. Sadece... hissediyordu. Kalbinin atışının bir yankısı gibi, ama daha derinde.
"Şimdi, gözlerini kapat," dedi eğitmen. Shen tereddüt etse de dediğini yaptı. "Evrenin nefesini dinle."
Shen, bu sözleri içselleştirmeye çalışırken, çevresindeki dünyanın nasıl değiştiğini fark etti. Sesler kayboldu. Bedeninin ağırlığını hissetmiyordu artık. Boşluktaydı ama düşmüyordu da. Bir süre sonra, duyularına yeni bir şey eklendi. Bir titreşim... ama dışarıdan değil, içinden geliyordu. Önce hafifti, neredeyse belirsizdi. Sonra, bir anlığına, tüm vücuduna yayılan bir dalga hissetti.
Bilinçaltının derinliklerinde, Shen daha önce görmediği bir şey gördü. Gökyüzünde bir çatı yoktu, yalnızca sınırsız bir boşluk vardı. Ancak bu boşluk, tamamen karanlık değildi. İçinde milyonlarca ışık hüzmesi süzülüyordu. Bazıları yavaşça dönerken, bazıları ani hareketlerle parıldıyordu. Her bir ışık, bir varlık gibiydi. Shen onları izlerken, birdenbire bu ışıkların arasında bir tanesinin ona doğru yöneldiğini fark etti.
Parlayan varlık yaklaşırken, Shen içgüdüsel olarak geri çekilmek istedi ama hareket edemedi. Sonra, varlık doğrudan onun göğsüne dokundu.
O anda, Shen'in zihninde bir patlama oldu.
Bir ses yankılandı. Ama bir sözcük değildi. Bir düşünce, bir varlık, bir... hatıra? Shen aniden nefesini tutarak gözlerini açtı. Etrafındaki dünya tekrar eski haline dönmüştü. Eğitmen, onu sessizce izliyordu.
Shen nefes almakta zorlanıyordu. Göğsü sanki yanıyormuş gibiydi ama ortada bir ateş yoktu. Ellerine baktığında, parmak uçlarından ince mavi bir ışık süzüldüğünü gördü.
Eğitmen hafifçe başını salladı. "İşte bu," dedi, sesi memnuniyetle doluydu. "Senin gücün, evrenin dokusuyla doğrudan bağlantılı. Senin fark edemediğin şey, zaten burada olduğundu. Senin varlığın, bu enerjiyi her zaman taşıdı. Tek fark, şimdi ona kulak vermeye başlamış olman."
Shen, bir şey söylemeye çalıştı ama sesi çıkmadı. Az önce ne olmuştu? O ışıklar neydi? Kendisine dokunan o varlık—o bir anı mıydı? Yoksa bir mesaj mıydı?
Eğitmen, Shen'in omzuna hafifçe dokundu. "Bu sadece başlangıç. Bunu anlaman, sana yol gösterecek. Ama unutma, yol uzun ve zor olacak. Gerçek bir göksel bilginin ve büyücünün gücü, onun bilgisi kadar sabrında da yatar."
Shen, derin bir nefes aldı. O an, tüm karmaşasına rağmen, burada olmasının bir anlamı olduğunu hissetti. Belki henüz bunu tam olarak kavrayamıyordu, ama bir şekilde, içindeki o titreşimi takip ederse, cevabını bulabileceğini biliyordu.
Shen'in ellerinin ucundaki mavi ışık titreşirken, etrafında bir şeyler değişmeye başladı. Önce havada hafif bir akım hissetti, sanki görünmez bir rüzgar onu merkezine alıp dönmeye başlamıştı. Sonra, farkına bile varmadan, ayaklarının altında soluk beyaz bir ışık belirdi. Şeffaf bir daire gibiydi ama Shen onun sadece bir yansıma olmadığını hissediyordu. Yavaşça genişledi, Shen'in etrafını tamamen sardı. Bir an için hiçbir şey olmadı. Ama sonra...
Bir sıcaklık hissetti. Bedeninden dışarı doğru yayılan bir enerji dalgası gibi, ama rahatsız edici değil, tam tersine, neredeyse içini saran bir huzur vardı. Bu ışık ona ait miydi? Yoksa başka bir şeyin işareti mi? Shen tam olarak anlayamadan, eğitmen ona odaklandı.
Eğitmenin gözleri derin bir anlayışla doluydu, Shen'in çözemediği bir bilgelikle parlıyordu. "Sen," dedi, sesi odanın içinde yankılandı, "koruyucu olacaksın."
Shen gözlerini kırpıştırdı. "Koruyucu mu?"
Eğitmen başını salladı. "Gökselliğin ilmini kullanarak bir koruyucu. Tıpkı koruyucu olan diğerleri gibi." Sonra kısa bir duraksamayla ekledi: "Bu, senin dünyandaki rahipler, hocalar ya da dini liderlerle benzer bir rol, ancak tam olarak bu bağlamda değil. Senin yolun, ruhani bir lider olmaktan ziyade evrenin dengelerini gözeten biri olmak üzerine olacak."
Shen'in içi hem şaşkınlık hem de merakla doluydu. Koruyucu ne demekti? O ışık bunu mu ifade ediyordu? Daha da önemlisi, bunu seçmiş miydi, yoksa bu ona verilmiş bir kader miydi?
Eğitmen tekrar konuştu. "Seni Göksel Büyü Evi'ne gönderiyorum. Orası manastır gibidir, yalnızca en yüksek enerjisel uyuma sahip olanlar orada eğitim alabilir." Hafifçe başını eğerek ekledi, "Bol şans."
Shen, daha tam olarak ne olduğunu bile kavrayamadan, havada bir girdap oluştu. Oda değişti—veya değişiyormuş gibi hissettirdi. Eğitmen ve salonun diğer öğrencileri bulanıklaşırken, Shen'in etrafındaki ışık daha da yoğunlaştı. Birkaç saniye sonra, sanki dünyalar arasında kaymış gibi, kendini tamamen farklı bir yerde buldu.