Chapter 83: 21
Toplanan misafirlerin üzerine bir sessizlik çökerken, pelerinli ve Pademia amblemini taşıyan bir figür yavaşça Ehter ve Selly'ye yaklaşıyor. Şaşırtıcı derecede canlı yeşil bir kıyafet ve canlı beyazla vurgulanmış Ehter, yeni bulduğu bir özgüvenle dimdik duruyor. Pembe saçları karmaşık bir şekilde kalp şeklinde örülmüş Selly, belinde narin bir kemerle sıkılmış krem rengi, kabarık bir elbise giyiyor; büyüleyici bir şapka başının üzerinde neşeyle duruyor. Kıyafetleri ile dışarıdaki sert kış manzarası arasındaki kontrast çarpıcı; kale duvarlarının içinde sıcak, davetkar bir atmosfer hakim. Hava, çok sayıda ateşin neşeli çıtırtıları, sayısız mumun yumuşak parıltısı ve stratejik olarak yerleştirilmiş meşalelerin titrek ışığıyla uğulduyor. Bu unsurlar sahneyi aydınlatıyor, taş salonu dışarıdaki buzlu manzarayla keskin bir tezat oluşturarak sıcaklık ve kutlama mekanına dönüştürüyor.
Pademia'dan yetkili temsilci konuşmasına başlar, sesi beklenti dolu sessizlikte açıkça yankılanır. Sanor ve Pademia arasındaki kalıcı bağdan, ticaretin ve karşılıklı saygının öneminden ve Ehter ile Selly arasındaki uğurlu birliktelikten bahseder. Sözcükler akıcı bir şekilde akar, basit bir evlilik eyleminin ötesine uzanan bir önem ağırlığı taşır. Konuşma, hem bireyler olarak hem de kendi topluluklarının temsilcisi olarak bağlılıklarının bir kanıtıdır, halkları arasındaki karşılıklı bağlara uzanan bir kabuldür. Temsilcinin sözcükleri, paylaşılan tarihlerden, dayanıklılıktan ve sevginin kalıcı gücünden bahseden bir anlatı örer.
Ehter ve Selly, ortak bağlılıklarının sessiz bir onayı olarak birbirlerine bakarlar. İkisi de başlarını sallar, sözcüklerde örtük olan resmi kutsamayı kabul ederler. Temsilci, konuşmasını birliği mühürleyen bir jestle sonlandırır ve toplanan misafirlerin üzerine sıcak bir rahatlama dalgası yayılır. An geldiği kadar çabuk geçer.
Kutlamalar patlak verir. Müzik havayı dolduruyor—zevkle çalınan canlı, geleneksel bir melodi—ve kahkahalar ateşlerin çıtırtılarıyla karışıyor. Yiyecek ve içecekler serbestçe akıyor, bir krala layık bir ziyafet, biraz daha az gösterişli bir kral olsa da. Yüzleri neşeyle kızarmış konuklar, müzikle dans ediyor, neşeleri bulaşıcı. Genellikle sessiz bir çalışma ve yönetim yeri olan kale, şimdi hayatla dolup taşıyor, uzak zirvelere kadar ulaşan müzik ve kahkahalarla yankılanıyor. Hava, arkadaşlığın sıcaklığıyla, birliğin neşesiyle ve Sanor Kalesi'ndeki bir kış gecesinin kutlama ruhuyla uğulduyor. Dışarıdaki sert kış, kalenin kutlama parıltısı içinde milyonlarca mil uzakta hissediliyor.
Kutlamalar devam ederken, müzik arka planda hafif bir uğultuya dönüşüyor. Masaların etrafında hâlâ sohbet eden birkaç kişi, kutlamanın yavaş yavaş sonuna yaklaştığını hissettirse de, atmosferdeki sıcaklık ve rahatlık sürüyor. Selly, hafifçe gerinerek etrafına göz gezdiriyor, ardından dikkat çekmeden ayağa kalkıyor.
"Biraz temiz havaya ihtiyacım var," diye mırıldanıyor, eliyle saçlarını geriye atarken. Sesindeki doğal ton, onun bu bahanesini kabul edilebilir kılıyor. Çevresindekilerden birkaç kişi başıyla onaylıyor, biri şakayla, "Çok da kaybolma!" diye sesleniyor. Selly, dudaklarında hafif bir gülümsemeyle kapıya yönelirken, Ehter'in hâlâ oturduğunu ve bir şeyler içtiğini fark ediyor. Onun gitmesini izlemiyor bile—sohbetine ve yanında oturan Kale Hakik'e odaklanmış gibi görünüyor.
Ehter bir süre daha masada kalıyor, kendini anın akışına bırakıyor. Ancak zaman ilerledikçe, içindeki huzursuzluk büyüyor. Masadaki konuşmaların içine dalmasına rağmen, Selly'nin sessizce ayrılmasını fark ettiğini ve zihninin bir köşesinde onun nerede olduğunu merak ettiğini kendine itiraf ediyor.
"Birkaç dakika daha," diye kendi kendine söylenerek kadehini bitiriyor. Ama zaman geçtikçe, etraftakiler de dağılmaya başlıyor. Kale Hakik başka birine bir şey anlatmaya koyulmuşken, Ehter ayağa kalkıyor ve ufak bir bahaneyle masadan ayrılıyor.
Salonun diğer tarafında birkaç kişi hâlâ konuşup gülüşürken, Ehter kapıya yöneliyor. Gecenin serin havası, sıcak iç mekânın ardından bir anlığına tenini ürpertiyor. Adımlarını yavaşça, bilinçsizce uzatıyor, etrafına bakınıyor. Selly'yi görmek için fazla çaba sarf etmiyor, ama içten içe onunla karşılaşmayı beklediğini biliyor.
Yoluna devam ederken, bir noktada çevresinde kimsenin kalmadığını fark ediyor. Ay ışığının loş parıltısı, koridorun sonundaki kapının eşiğini aydınlatıyor. Oraya ulaştığında, eli kapının koluna uzanıyor…
Ehter, odanın ağır ahşap kapısını kapattıktan sonra sırtını kısaca kapıya yasladı ve derin bir nefes aldı. Kızarmış yanakları, kutlama salonundaki müziğin ve kahkahanın ritmini hâlâ kalbinde taşıyordu. Az önceki neşeli kalabalığın bıraktığı gürültü, şimdi yerini usulca loş bir sessizliğe terk etmişti. Tüm dikkati Selly'ye ve onun çocuksu bir neşeyle parlayan gözlerine çevrilmişti. Yeni gelinin, inci işleme detaylarla bezenmiş kabarık giysisi çeşitli yerlerden açıklıklar sunuyor, hafif ateş ışığı altında vücudunun zarif kıvrımlarını belli belirsiz gösteriyordu. Loş mumların titrek alevleri duvarlardaki gölgeleri canlandırıyor, içerdeki atmosferi gerilimle karışık bir romantizme dönüştürüyordu.
Selly, pembe saçlarındaki kalp biçimli örgüyü kısmen çözmüş, ensesinden akan tutamların bir kısmını kabarık elbisesinin üzerine düşürmüştü. Zaten işlemeli kumaşın bol kesimleri, omuzlarındaki ince askılar, belini saran kemer ve bacaklarını dizden yukarıya kadar açığa vuran tasarımı, Ehter'in nefesini kısa bir an kesmeye yetti. Yeni evlendikleri hâlde, Salondan aceleyle çıkıp bu odaya nasıl geldikleri ikisinin de aklının bir köşesinde tatlı bir heyecan olarak duruyordu. İki yürek de birbirine doğru atıyordu artık.
Tam o sırada Selly, Ehter'e bir bakış atıp gülümsedi. Gözlerinde hem yaramaz hem sevgi dolu bir ifade vardı. "Hoş geldin," diye fısıldadı. "Artık kalabalıktan uzaktayız."
Ehter, sesine sakin bir neşe katarak cevap verdi: "Seninle baş başa olmak için sabırsızlandığımı bilmeni isterim."
Selly hafifçe başını salladı ve göz ucuyla Ehter'i süzdü. Ehter'in üzerindeki uzun cübbe, yer yer kabarık kıyafetinin kenarlarına takılıyordu. Yeni takılmış broşu da hâlâ hafif eğri duruyordu. Selly, Ehter'in kıyafetine doğru uzanarak, "Sanırım şunu düzeltsem iyi olacak," dedi. Ehter de kendini tamamen ona bıraktı. Bir an kıyafetlerinin ve ufak tefek detayların düzenlenmesiyle ilgilendiler. Fakat bu sessiz dakikalar, ikisinin de yüreğindeki kıvılcımı körükleyen rahatlama anlarıydı.
Derken Selly, beklenmedik bir hareketle Ehter'in boynuna atıldı, bacaklarını Ehter'in ensesinde yeniden kilitler gibi çaprazladı. Yakın zaman önce, yine tam da böyle bir oyunla Ehter'i gafil avlamıştı. Fakat bu seferki, hafif bir şakadan daha öte bir meydan okumayı andırıyordu. Yeni gelin hâlâ o tatlı neşesini yüzünde taşıyor, Ehter'in gözlerindeki şaşkınlığı kıkırdamalarla karşılıyordu.
"Şu an kural yok," diye fısıldadı Selly, dudaklarını Ehter'in kulağına yakın bir mesafede tutarak. "İstediğin gibi beni vücudundan kurtarabilirsin… Tabii yapabilirsen." Bu sözler, Ehter'in içini tatlı bir heyecanla titretti. Selly'nin elbiseyle kaplanmayan çıplak bacakları, Ehter'in boynunda sıkı bir kelepçe gibi hissediliyordu. O ipeksi ten, Ehter'in tenine değdikçe dudaklarında hafif bir titreme hissetti.
Ehter bir an için gülümsedi. "Beni yine eski antrenman günlerimize mi götürmek istiyorsun?" diye sordu. "Her defasında seni yakalayamayıp yerde kalmıştım. Ama bu benim evlendiğim Selly, öyle değil mi? Artık başka bir boyuttayız."
Selly kıkırdadı. "Bakalım o boyutta neler yapabileceksin?" dedi ve bacaklarını daha da sıktı. Ehter, ellerini kızın beline doladı, onu sağa sola hafifçe sarsarak dengesini kaybettirmeyi denedi. Ancak Selly, gövdesini gayet iyi kontrol ediyor, eğlenceli bir dansçıyı andırırcasına karşı hamle yapıyordu. Giysisinin kabarık etekleri, hafifçe savruluyor, bacaklarının çizgisini zaman zaman daha da belirginleştiriyordu.
"Peki, bu oyun sertleşecekse ufak numaralarla başlayayım," dedi Ehter, hafif bir gülümsemeyle. Selly'nin uyluklarını ve baldırlarını narin hareketlerle gıdıklamaya, parmaklarını gezdirerek onu sersemletmeye çalıştı. Kız sadece hafifçe kıkırdadı ama bacaklarını çözmedi. Biraz sonra Ehter, belinden tutup Selly'yi yukarı doğru savurdu, kollarıyla onu kendine doğru çekip sonra yine hafifçe geri itti. "Düşüneceksin ki her an gevşeyeceğim ama hayır," diye ekledi Selly. "Biraz daha sert olmalısın, Ehter. Burası Sanor Kalesi, buradaki kimse zayıf halka olamaz," diyerek meydan okuyan bir tonlamayla konuştu.
Ehter tekrar denedi. Bu kez kızın çıplak bacaklarında parmaklarını gezdirip gıdıklamayı biraz daha ileriye taşıdı, özellikle dizlerinin arkasını hafif hafif dürterek sürpriz ataklar yaptı. Selly'nin başı geriye doğru düşüyor, tatlı kahkahaları odanın loşluğunu dolduruyordu. Ne var ki, tüm bu kahkaha ve eğlenceye rağmen Selly, bacaklarını bir kez bile gevşetmedi. Hatta gülmelerinin arasında, "Daha iyisini yapmalısın," diye tekrar tekrar kışkırtıcı bir sesle fısıldadı.
"Öyle olsun," diye mırıldandı Ehter ve parmak uçlarını Selly'nin koltuk altlarına yöneltti. Bu aniden yapılan hamle karşısında Selly'nin gözleri daha da büyüdü. "Koltuk altlarından nefret ediyorum!" diye gülerek haykırsa da bacaklarının kilidini hâlâ çözmemişti. Ehter, kızın koltuk altlarını gıdıklamaya devam ederken, Selly'nin kekik kokusunu andıran ten kokusunu derin derin soludu. İkisinin de nefesi, hem eğlenceden hem de gitgide artan tutkulu bir yakınlıktan dolayı hızlanmıştı.
Kıyafetin dekolte olan bölümleri, Ehter'e yeni sürprizler sunuyordu. Selly'nin omuzlarına, boynuna, hatta elbisesinin açıkta bıraktığı göğüs dekoltesinin çevresine öpücükler kondurdu. Bu öpücükler, Selly'nin dudaklarından tatlı bir mırıltı şeklinde yankılanan heyecanla karşılık buluyordu. Ama bacakların kilidi hâlâ yerli yerindeydi.
"Biliyor musun," diye fısıldadı Ehter, "koltuk altların da gayet öpülesiymiş." Bu lafıyla birlikte Selly'nin koltuk altına doğru eğildi, nazik ama kararlı öpücükler kondurdu. Selly sevinç çığlıkları atarak başını geriye attı, pembe saçları havada dans etti. Buna rağmen kendini toparlayıp Ehter'e direnişini sürdürdü. Bacak kasları iyice belirginleşir, adeta çelik gibi sımsıkı kenetliydi.
Ehter sonunda durup hafifçe soludu. "Vay canına… Direncin hâlâ eskisi kadar güçlü. Sanırım biraz nefeslenmeliyim," dedi. Selly bu esnada bir anlık zafer kazanmış gibi gülümsedi. "Tabii… Eğer pes edeceksen şimdiden söyle," dedi muzip bir tonla.
"Pes mi?" diye alaycı bir kahkaha attı Ehter. "Daha yeni başlıyorum." Sonra ani bir manevrayla Selly'nin belini kucaklayıp tüm gövdesini hafifçe havaya kaldırdı. Birkaç adım sağa sola döndüler. Ehter, Selly'nin vücudunu dengesizce savurarak bacaklarını çözmeye çalıştı. Fakat Selly'nin bacakları, Ehter'in boynunda tam bir kilit olmaya devam ediyordu. Odada dönerken etekler uçuşuyor, mumların alevleri bu hareketlere ritim tutarcasına titriyordu.
O sırada Selly arada bir bacağını çözmek ister gibi yaptı, sadece Ehter'in dikkatini dağıtmak için. Ehter, "Tamam, bıraktın galiba," diye düşünürken Selly bacaklarını anında tekrar sıkılaştırıyordu. "Sana bir hayli zorlu bir rakip olduğumu söylemiştim," dedi Selly övünen bir sesle. Ehter, bu inişli çıkışlı oyunun tam ortasında bile Selly'ye hayran olmadan edemiyordu. Hem bu kadar neşeli hem bu kadar güçlü hem de bu kadar büyüleyici olmasına şaşırıyordu. Aşk, tam da böyle bir şeydi belki de: Karşındakinin içinde birbirine zıt pek çok niteliğin uyumlu bir harmanla birleşmesi.
Ehter'in aklına birden ortak antreman günleri geldi. "Yıllar önce senin peşinden koştururken nasıl da dermanım kesilirdi. Şu an bile bunun etkisindeyim," dedi sesi biraz soluk soluğa. Selly, gözlerini Ehter'e dikti. "Ve ben her defasında seni kışkırtmaktan büyük keyif alırdım," diyerek dudaklarını büktü.
Oyun sürerken Ehter bir hamle daha denemeye karar verdi. Bu kez, Selly'nin saçlarını avuçları arasına aldı, o pamuksu dokuyu hafifçe karıştırdı. Pembe saç tellerini kızın yüzüne doğru yavaşça dağıttı. Selly, gözlerinin önüne dökülen saçlardan dolayı görüşünü yitirince istemsizce kafasını hafifçe geri çekti. "Ne yapıyorsun?!" diye sordu gülerek. Ehter, "Sana biraz karışıklık yaşatayım da dikkatin dağılsın," diye mırıldandı. Sonra hızlıca ellerini Selly'nin yüzünde, boynunda, saç diplerinde gezdirdi; aralarda da öpücükler konduruyordu.
Selly, saçlarını savurup gülerken boğazındaki titreşim Ehter'e kadar hissediliyordu. Bir yandan bacaklarını sıkmaktan vazgeçmiyor, diğer yandan Ehter'in ellerinin ve öpücüklerinin yarattığı hisse kendini kaptırıyordu. "Bu çok haksızlık!" diye inledi Selly yarı şaka yarı ciddi bir tonda. "Sen benim nefesimi kesmeye çalışırken, ben de senin boynunu kilitliyorum. Birbirimizi aynı anda alt etmeye çalışıyoruz."
Ehter bu sözlere gülümseyerek yanıt verdi: "Belki de evlilik tam olarak böyle bir şeydir. İki kişi de aynı anda kazandığına ikna olur."
Selly, "Güzel bir söz," diyerek Ehter'in boynunu hafifçe öpmeye başladı, hem de bacakları çözmek bir yana, adeta daha da sıkılaştırıyor gibiydi. Ehter, kızın boynundaki sıcak nefesi hissettikçe tüm bedeni ürperdi. Bir ara nefes nefese kaldığını fark edince onu tekrar kollarıyla sarmaladı. "Bana acı," diye yarı ciddi mırıldandı. "Burada boğulup gideceğim yoksa."
Selly kıkırdadı. "Çok mu ağır geldi?" derken bacaklarından birini yavaşça gevşetir gibi yapıp Ehter'in boynunun altından çekti. Ehter, bu gevşemeyi fırsat bilip nihayet Selly'yi göğsünden destekleyerek geri itmeye davrandı. Tam kurtulacağını sanırken Selly bacağını tekrar Ehter'in omzuna atarak kilidi yeniden kurdu. "Şaka yaptım. Daha oyun bitmedi," dedi. Ehter, bu küçük dalavereden ötürü hafif bir sitemle başını iki yana salladı ama gülmekten kendini alamadı.
"Görüyorsun ya, mücadele gücüm seninkine erişemiyor," diye mırıldandı Ehter, jest olsun diye hafifçe pes etmiş numarası yaparak. Selly ise, "Henüz tükenmişe benzemiyorsun," diyerek Ehter'in çenesine doğru uzandı ve ufak öpücükler kondurdu. Ehter bundan aldığı cesaretle belki de en sert hamlesini yapmaya karar verdi: Selly'nin belini daha da sıkarak, hızla geriye doğru eğilip onu neredeyse yatağa doğru savurdu. Kumaşların hışırtıları arasında Selly sarsıldı ama bacakların kilidi hâlâ gevşemedi.
"Pekâlâ, sanırım bu sefer gerçekten son kozlarımı oynamam gerekecek," diyen Ehter, son bir kez Selly'nin koltuk altlarına ve bedeninin hassas bölgelerine sertçe gıdıklama atakları yaptı. Selly'nin kahkahaları, kontrolsüz bir şekilde yükseldi. Neredeyse nefes alamayacak hale gelmişti gülmekten. Pembe saçları her yöne doğru dağılıyor, yüzü al al oluyordu.
Selly bir an için bacaklarının kilidini istemsizce biraz gevşetir gibi oldu. "Tamam… Çok gıdıklanıyorum… Çok gıdıklanıyorum!" diye yalvaran bir sesle nefes nefese konuştu. Ehter, bu anı gördü ve bütün gücüyle belini kavradığı Selly'yi, boynundan bacaklarını açmaya zorladı. Selly direnmeye çalışsa da kahkaha krizi, bacak kaslarının kontrolünü kısmen felce uğratıyordu.
Yine de tamamen pes etmiş sayılmazdı. "Ah, yeter!" diye çığlık attı Selly, sonunda bir bacağını Ehter'in boynundan geri çekti. Öbür bacaksa hâlâ Ehter'in omzundan sarkıyordu. Ehter, "Evet, galiba istediğim avantajı nihayet kazandım," diye hafif bir zafer gülümsemesiyle mırıldandı. Bu sözle birlikte, Selly'nin boynuna uzanıp orada karşı öpücükler verdi. Selly de Ehter'in boynunu, yanağını ve kulağının arkasını öperek karşılık verdi.
Artık oyun, tatlı bir yakınlaşmaya dönüştükçe, ikisi de yavaş yavaş sakinleşmeye başladı. Selly, sonunda diğer bacağını da Ehter'in boynundan indirdi. Yanakları kıpkırmızı olmuştu; hem mücadelenin verdiği fiziksel yorgunluk hem de duygusal yoğunluk içini ısıtıyordu. O soğuk, karlarla kaplı dış dünyada, kalenin taş duvarları arasında, iki vücut da alev alev yanıyordu adeta.
Ehter, Selly'yi belinden destekleyerek onu yavaşça yatağa doğru yönlendirdi. "Oyunu sen kazandın," dedi Selly, kabul eder bir ifadeyle. "Ama itiraf etmeliyim, ben de hiç pes etmedim." Ehter sırıtarak, "Senin bu inatçılığını seviyorum," diye yanıtladı. "Başka bir şekilde olsaydın, belki bu kadar âşık olamazdım."
Selly, gözlerini Ehter'in gözlerine dikerek yumuşak bir tonda konuştu: "Biliyor musun… Düğün töreni sırasında da gözlerini hep üzerimde hissettim. Bu kadar çok istediğim biriyle bir arada olmak, üstelik onunla evlenmek… Şu an bana rüya gibi geliyor." Ehter, Selly'nin saçlarına yeniden dokundu, parmaklarını pembenin binbir tonunda gezdirdi. "Artık bir rüyadan ötesindeyiz," dedi. "Şu an gerçeğiz. Ve sen benim gerçeğimsin."
Selly, Ehter'in sözlerinden duygulanmış gibi durdu. Bir süre konuşmadılar. Odanın duvarlarına vuran gölgeler, titrek ışık ve dışarıdaki dondurucu soğuğu unutmalarını sağlayan sıcaklık, hepsi bir bütün olarak bu ânı kutsuyor gibiydi. Saniyeler, hatta dakikalar bir sonsuzluk hissiyle akıp gitti. Kutlamalar hâlâ uzakta devam ediyor olsa da, o odanın içinde başka bir dünya kurulmuştu.
Bir müddet sonra Selly hafifçe doğruldu, elbisesinin eteklerini düzeltti. Kabarık etekler biraz dağılmış, dekolteleri iyice açılmıştı. "Sanırım misafirlere en azından göründükten sonra biz buraya çekildik. Onların aklında bin tane soru vardır," diye fısıldadı. Ehter omuz silkti. "Bu gece sadece bize ait. Zaten orada bizsiz de eğlencelerine devam ederler. Hannle, Gaddle ve diğerlerinin gürültüsü buralara kadar geliyordu ama şimdi azaldı gibi." Selly gülümsedi. "Haklısın."
Ehter, Selly'nin elini tuttu ve avucunun içine hafif bir öpücük kondurdu. "Şu bacak kilitleme işi… İtiraf etmeliyim ki beni çok zorluyor," dedi gülerek. Selly göz kırptı. "Zamanla daha iyi olacaksın. Belki bunu bir 'gelenek' haline getirmeliyiz. Her evlilik yıl dönümünde ufak bir 'bacak kilidi' seansı?" Ehter kahkaha atarak karşılık verdi: "Bir nevi dövüş sanatı." Sonra da daha ciddi bir tonla ekledi: "Ama şunu bilmelisin: Ne kadar uğraşırsan uğraş, beni sende teslim olmaya iten şey, bu güç gösterin değil, bana olan sevgin. Bunu asla unutma."
Selly'nin yüzüne tekrar o tatlı, sevgi dolu ifade yerleşti. Birbirlerine doğru yaklaştılar ve narin bir öpücük paylaştılar. Dışarıdaki kar fırtınası camlardan uğultularını gönderiyor, kalenin taş koridorlarında rüzgârın sesi yankılanıyordu. Fakat içeride, bu ikili için, zaman durmuş gibiydi. Eğlence, seremoniler, resmi cümleler ve hatta sorumluluklar bile perdenin arkasında kalmış, yerini sadece içten paylaşımlara bırakmıştı.
Yatak kenarına oturdular; Selly, Ehter'in omzuna başını yasladı. "Az önceki mücadele sırasında, bir ara gerçekten seni bıraksam mı diye düşündüm," diyerek fısıldadı. "Ama yenilgiyi kabul etmek istemedim." Ehter, elleriyle Selly'nin saçlarına masaj yaparcasına yumuşak dokunuşlar sürdürdü. "Bu, birinin diğerine karşı yenilgisi değildi," dedi. "İkimiz de sonunda kazandık. Çünkü galiba buradaki tek amaç, biraz daha yakınlaşmaktı."
Selly, Ehter'in göğsündeki rozetin altın kenarlarını parmak ucuyla yokladı, sonra boynundaki ince zincire dokundu. "Kendini nasıl hissediyorsun?" diye sordu. "Bir krallık varisiyken sürgüne gönderilmiştin; şimdi ise o krallığın ötesinde, başka bir hayatın parçası oldun. Ve o hayatın başrolünde… ben varım." Ehter, hafif bir iç çekişle gülümsedi. "Kendimi beklediğimden çok daha özgür hissediyorum," diyerek Selly'nin eline dokundu. "Bazen en beklenmedik yerlerde, en beklenmedik insanlarla, en beklenmedik mutluluklar yakalanırmış. Bunu öğrendim."
Bir süre daha sessizce birbirlerinin varlığını hissettiler. Odadaki mumların alevleri yavaş yavaş kısalıyor, eriyen mumun kokusu havaya karışıyordu. Selly, "Birazdan belki yeniden salona inmemiz gerekebilir," dedi. "Yokluğumuzu fark etmemiş olamazlar." Ehter, "Haklısın," diye başını salladı. "Ama gitmeden önce son bir raund istiyorum," diyerek göz kırptı.
Selly'nin yüzünde kocaman bir gülümseme belirdi. "Bir raund daha mı?"
"Evet. Ama bu sefer bacak kilidi olmadan. Diğer yöntemlere başvuracağım," dedi Ehter yarım bir sırıtışla.
Selly hafifçe kıkırdadı. "Anlaşıldı. Bakalım bu kez hangi numaraları deneyeceksin…"
Böylece yeni bir oyun başladığında, ikisi de kendilerini şefkat dolu bir çekişmenin ortasında buldular. Ehter, Selly'nin ellerini tutup çekiyor, Selly onu itiyor, sonra Ehter tekrar sarılıyor, Selly de buna karşılık kah gıdıklıyor kah öpücükler konduruyordu. Her seferinde odanın içinde bir tur dönüp duruyorlar, kahkahaları taş duvarlarda yankılanıyordu. Dışarıda karın sert esintisi, içerideyse iki âşık ruhun dansı…
Ve en nihayetinde, tekrar aynı noktada buluştular: Selly, bir kolunu Ehter'in omzuna dolayıp, diğer kolunu da beline sararken, sakince nefes alıp verdi. Oyun bitmiş gibiydi ama kalplerinin dansı sürüyordu. "Artık gidelim mi?" diye sordu Selly, elleri Ehter'in saçlarında dolaşarak.
"Gidelim," dedi Ehter. "Ama şunu bilmelisin ki, bu oyuna her zaman bir geri dönüşümüz olacak. Tıpkı seninle paylaştığımız her an gibi, asla bitmeyen bir eğlence bu."
Selly boynunu hafifçe büktü. "Seni seviyorum," diye fısıldadı. Ehter de onu sımsıkı sarıp "Ben de seni," diye karşılık verdi.
Son kez dudakları birleştiğinde, bu öpücükte hem tutkunun hem de huzurun sarmaladığı bir sıcaklık hissediliyordu. Bu kısa ama yoğun ânın ardından, ikisi de toplanıp kapıya yöneldi. Dışarıya adım attıklarında, koridorun ucundan hâlâ süren kutlamaların boğuk uğultusu yükseliyordu. Ama artık ikisi de biliyordu ki, hangi kutlama, hangi kış gecesi, hangi soğuk rüzgâr eserse essin, aralarındaki bu sıcak bağ hepsini aşıp gidecekti.
Birbirlerine bakıp gülümsediler. Sadece birkaç dakikalığına ayrı kalmış gibi görünseler de, ikisinin de kalbi aynı ritmi tutturmuştu. Kapıyı aralık bırakıp, yeniden salona dönmek üzere yola koyuldular. Ve Sanor Kalesi'nin o taş duvarları, belki de ilk kez bu kadar sıcak bir sevgi öyküsünün fısıltılarıyla doldu.
Ehter ile Selly, gülüşmeler eşliğinde odanın kapısından çıkarken, kutlama salonundan yükselen seslerin koridorlarda yankılanışı azalmaya başlamıştı. Biraz önce coşkulu müzik ve kalabalığın alkışları içinde kutlanan nikâh töreninden kaçmışlar, birbirleriyle baş başa kalacakları bu sakin anları sabırsızlıkla beklemişlerdi. Koridorun serin taş zeminine basan ayaklarının sesi, hâlâ elleriyle tuttukları kapı tokmağının metalik tınısına karışıyordu.
Tam ilerlemeye niyetlendiklerinde, Ehter birden durdu. Gözlerinde kendini dizginleyemeyen bir istek, keskin bir parıltı vardı. Selly'nin pembe saçlarına bakışı, neredeyse onu ele verecek kadar yoğun ve tutkuluydu. Ani bir hareketle kızın saçlarını kendine doğru çekerek, yumuşak ve özenle örülmüş buklelerin üzerinden öpücükler kondurmaya başladı.
Selly afallamış bir gülümsemeyle başını hafifçe geriye çekti. "Ne yapıyorsun sen?" diye sordu, sesi hem şaşkın hem de sevinçli bir tonla titriyordu.
Ehter, dudaklarında hafif bir titremeyle fısıldadı: "Seni çok istiyorum. Bir an bile beklemeye tahammülüm yokmuş gibi hissediyorum…" Sesi, yeni bir keşfe çıkmış bir kâşifin heyecanına benzer bir kararlılık taşıyordu.
Selly'nin yüzünde beliren gülümseme, bu coşkuyu paylaşmaya hazır olduğunu belli ediyordu. Yine de, "Aceleci davranıyorsun," diye mırıldandı. Elini Ehter'in göğsüne koyup onu biraz geriye itmek ister gibi yapsa da, bedeninde yükselen arzunun işaretleri çoktan bakışlarına yansımıştı. Ehter, onu nazikçe durdurmaya çalışmasına aldırmadan saçlarını, boynunu öpüyor; dudaklarını hafif titreten nefesiyle onu büyülüyordu.
"Gitmemiz gerekmiyor," dedi Ehter bir süre sonra, aralarında ancak birkaç nefeslik boşluk kalmışken. "Tören çoktan yapıldı, bir sürü insan bizi uğurladı. Şu an herkes kendi eğlencesinde… Kalenin o büyük salonunda hâlâ ufak tefek müzik ve gülüşmeler duyulsa da, ikimiz de biliyoruz ki orada görünmemizin şart olduğu anlar geçti."
Selly, Ehter'in yüzüne baktı. Ehter'in gözlerindeki arzu, alev alev yanan bir ateş gibiydi. Açıkçası Selly'nin içinde de aynı alev kor gibi yanıyordu. "Evet," diye fısıldadı Selly, "Galiba ben de şu an herhangi bir protokol veya merasim düşünemeyecek kadar seni istiyorum." Cümlesi bitmeden aniden başını hafifçe yana çevirip dilini kısa bir an çıkararak Ehter'in yüzüne doğru uzandı. Onun yanağını, dudağının kenarını hızlı öpücüklerle ıslatmaya başladı.
Ehter, bu karşılıkla iyice cesaretlenmişti. Koridorun ortasındaki bu kısa öpücükler dahi tutkuyu katbekat artırmıştı. Fakat Selly, bir an etraflarına göz gezdirip kısık bir sesle, "Burada bizi görebilirler… Şu kapıdan tekrar içeri girelim," dedi ve az önce çıkmış oldukları odaya doğru Ehter'i sürükledi. Ehter hiç itiraz etmedi, hatta onunla aynı fikirde olmanın huzuru içindeydi.
Odaya girer girmez, Selly kapıyı ses çıkarmadan örtüp sırtını ağır ahşap kapıya yasladı. Nefesleri artık iyice belirgin duyuluyordu. Bir anın bile boş geçmesini istemeyen ikili, birbirlerinin gözlerine baktı. Loş aydınlatma altındaki bu odada mum ışığı, duvarlardaki gölgeleri hafifçe titretiyor; yandaki şöminenin cılız ateşi biraz evvelki gibi coşkulu değilse de, ikisine de yetecek kadar ılık bir aydınlık sağlıyordu.
Selly ani bir bakışla Ehter'e döndü. "Kıyafetlerini çıkartman gerekecek," diyerek hafif bir meydan okur gibi gülümsedi. Ehter, "Anlaşıldı," diye cevap verdi. Selly de ilk hamleyi bizzat kendisi yaptı; üzerindeki kabarık krema tonlarındaki elbisenin ince bağlarını çözüyor, bir yandan da Ehter'in uzun cübbesini tutan kuşakları gevşetiyordu. Oradan buradan savrulan ipek kumaşlar, dökülen şeritler ve Ehter'in boynundaki broş, tüm bunlar hızlıca bir kenara atılıyordu.
Bir süre sonra, her ikisi de yalnızca uyluklarını kısmen kapatacak kadar giyinik kalmıştı. Selly'nin pürüzsüz omuzları, Ehter'in de göğüs kasları daha net bir şekilde ortaya çıkmıştı. O kış soğuğunun hissedilmediği, aksine iki bedenin sıcaklığının iç içe geçtiği bir atmosfer hâkimdi artık.
Ehter, Selly'yi kucaklarcasına belinden yakaladı ve dudaklarını onun dudaklarına götürürken birkaç adım atarak yatağa doğru yönelmeye başladı. İkisi de yürürken öpüşüyor, nefeslerini ahenkli bir ritimle paylaşıyorlardı. Odada sadece mum ışığının cılız alevi, şöminenin zayıf kıvılcımları ve tutkulu nefes alma sesleri yankılanıyordu.
Yatağa geldiklerinde Selly yarı uzanır gibi oldu, Ehter de vücudunu onun üzerine zarafetle eğdi. Aralarındaki yakınlığın verdiği sıcaklık, sanki bütün odaya yayılıyordu. Ehter, Selly'nin ela gözlerine kilitlendi. Bu bakışma kısa ama yoğun bir duraksamaya sebep oldu. O kahverengiye çalan yeşil tonlar, Ehter'i adeta bir girdaba çekiyordu.
Selly, yatağa sırtüstü uzandığında Ehter onun üzerine nazikçe serildi. Göz göze geldiler, nefes nefese bir an sessiz kaldılar. Ehter, sanki Selly'nin gözlerinde kaybolmak ister gibi yüzünü iyice ona yaklaştırdı. Sonra, aniden göz kapaklarına ufak öpücükler kondurmaya başladı. Bu, o kadar ince düşünülmüş bir harekettir ki Selly istemsizce gülümsedi, kalbi hızla atarken bir yandan da dudaklarını Ehter'e uzatmak istedi.
Gittikçe derinleşen bu yakınlıkta, Selly dilini serbestçe dışarı çıkardı ve Ehter'in dudaklarına, çenesine dokunmaya çalıştı. İkisinin de nefesi karışıyor, dudakları ve dilleri sürekli değişen bir ritimle buluşuyordu. Selly'nin elleri Ehter'in sırtında geziniyor, onu daha da kendine çekiyordu. Öpücükler giderek hızlandı, tutku şiddetleniyor, o kalın kale duvarlarının soğukluğunu yerle bir ediyordu sanki.
Bir ara Ehter, Selly'nin dudaklarını hafifçe ısırdı. Selly de aynı şekilde Ehter'in alt dudağına karşılık verdi. Bu ufak ısırıklar o kadar yoğun bir istek yansıtıyordu ki her an biraz daha dozu artan bir heyecan dalgası yaratıyordu. Dudaklarının ufak bir kısmı çatlayacak noktaya gelmişti, ıslaklıkla karışan tatlı bir sızlama hissi heyecanı körüklerken, hiçbirinin geri adım atmaya niyeti yoktu.
Tam Ehter, öpücüklerini Selly'nin vücuduna doğru kaydırmayı düşünürken, Selly aniden beklenmedik bir çeviklikle üst tarafa doğru sıçradı. Bacaklarını yatağın kenarından destek alarak Ehter'in üzerine doğru eğildi. Şimdi Selly üstteydi ve Ehter de sırtüstü uzanmıştı. Selly, Ehter'in boynunu, göğsünü öpücüklere boğarken, pembe saçlarını Ehter'in yüzüne doğru yayıyordu. Ehter, bu ipeksi dokunuşun hoş bir ferahlık gibi geldiğini hissediyor, bir yandan da saç tellerinin kokusunu içine çekiyordu.
Selly'nin öpücükleri süresince Ehter'in elleri de onun sırtında gezindi. Bir noktada Ehter, onu tamamen sarmak ister gibi ellerini sırtından beline doğru kaydırdı ve hafifçe bastırdı. İkisi de aynı anda derin bir nefes aldı. Bu, sözle ifade edilmesi güç bir bağın somut haliydi; nefesleri, kalp atışları, tenlerinin ısısı aynı ritimde buluşmuştu.
Odada kutlama sesleri neredeyse bitmiş gibiydi. Aşağı salonlardan gelen hafif müzik, geride kalan birkaç misafirin sessiz kahkahaları belki de kulağa çok uzaktan bir uğultu gibi çalıyordu. Artık sadece kendi sesleri, kendi fısıltıları ve durmaksızın birbiriyle kesişen öpücüklerinin yankıları vardı.
Tam o sırada Selly, "Bu gece beni sadece bununla doyuramazsın Ehter Conrackt," diye mırıldandı, sesi muzip bir kışkırtıcılık taşıyordu. Ehter ona cevap vermek yerine kollarını biraz daha sıktı. "O hâlde gel," dedi, "Bana gerçekten ne istediğini göster." Ve dudakları tekrar buluştu; tek bir tutkulu hamleyle birbirlerine atıldılar, adeta iç içe geçtiler.
Selly bir an için sanki durup nefeslenecekmiş gibi oldu, sonra aniden ayağa kalktı. Ehter de ne olduğunu tam anlamadan bacağını uzatıp Selly'nin dizine çelme takmak istedi. Amacı onu yeniden yatağa çekmekti. Fakat Selly de boş durmadı, dengesini kaybedip Ehter'in üzerine doğru savrulurken Ehter'in omzuna tutundu ve ikisi de kahkahalar içinde yatağın üzerine geri yığıldılar. Dönerlerken kabarık kumaş parçaları, yarı çözülmüş bantlar sağa sola savruluyor, her biri küçük bir gurur nişanesi gibi bu ufak "mücadele"nin sahnesini hazırlıyordu.
Yatakta döne döne birbirlerini sardılar, kim kime sarılıyor, kim kimi öpüyor belirsiz bir hale geldi. Saçlar, çıplak omuzlar, boyunlar birbirine değiyor; nefesler ve inlemeler birbiriyle iç içe geçiyordu. Bir noktada Selly, Ehter'in kulağına doğru eğildi ve çok kısık bir sesle bir şeyler fısıldadı. Ehter onu tam duyamasa da Selly'nin nefesinin sıcaklığı, sözlerin mahiyetini fazlasıyla açıklıyordu.
Zaman o anda sanki yavaşlamıştı. Her öpücük, her dokunuş, her sarılış gitgide büyüyen bir enerji yayıyordu. Bu enerji, aralarındaki duvarları, sınırları, endişeleri yok ediyor; yerini tamamıyla karşılıklı bir teslimiyete, istekli bir coşkuya bırakıyordu. Kışın sertliğine inat, odanın içindeki hava neredeyse bunaltıcı bir sıcaklığa ulaşıyordu.
Nihayetinde, ikisi de nefes nefese kalıp bir an durduklarında, bakışları yeniden kesişti. Ehter, Selly'nin kolunun altında sıkışan yastığı hafifçe kenara itti, sonra onun beline sardığı kolunu biraz gevşeterek omzuna yaklaştı ve bir öpücük kondurdu. Selly, gözlerini kapattı, dudaklarında derin bir tebessüm beliriyordu.
Fakat bu kısa duraksama çok uzun sürmedi. Ehter'in bedeninde, zihnini de saran büyük bir istek kabarıyordu. Aynı istek Selly'de de vardı; yüzündeki ifade, ellerinin Ehter'in teninde geziniş hızı, her şey bunu kanıtlar nitelikteydi. Zamanla bu istek, yavaşça bir doruk noktasına çıkma arzusuna dönüştü. İkisi de birbirini ateşleyen bir çift kıvılcım gibiydi.
Önce Ehter, Selly'nin kulak memelerini, boynundaki kavisleri, omuzlarının köşesini nazikçe öpüp dişledi. Ardından Selly, Ehter'in çenesine, göğsüne doğru öpücüklerini kaydırarak vücudunda gezindi. Parmak uçları Ehter'in kaslarını yokluyor, hafif bir titreme dalgası yaratıyordu. Ehter ise her nefeste dudaklarını, bazen de ellerini Selly'nin tenine değdirerek onu titretmeye çalışıyordu. Zaman zaman ufak ısırıklarla kıkırdamalara yol açıyorlardı. Bu karşılıklı oynayışlar, birbirlerinin duyarlılık eşiğini yükselten çocuksu ama bir o kadar da tutkulu bir savaştı.
Ve o an geldi: Dudaklarından başlayan, sonra tüm bedeni saran, bambaşka bir boyuta varan, "uylukları kasteden doruk noktası"na doğru savrulduklarını ikisi de hissediyordu. Sözle ifade edilmese de bedenleri çoktan anlaşmıştı. Ehter'in yüreği, kalbinde patlayan bir "ereksiyon patlaması" hissiyle çarpıyordu – hem bedensel hem de duygusal bir zirveydi bu. Selly için de durum farksızdı. İçinde tutamadığı bir heyecan seli, titreşimler halinde damarlarında dolaşıyordu. Öyle bir andı ki, bakışları örtüşüyor, nefesleri birbirinde eriyordu. O kısa saliseler, sanki dünyayı durdurmaya yetecek bir güç barındırıyordu.
Yatağın üzerinde birkaç kez savrulup birbirlerinin üzerine kapandılar. Selly, Ehter'in sımsıkı kenetlendiği ellerini hissediyordu, Ehter de Selly'nin kalp atışlarını göğsünde… Vücutlarının birleşen sıcaklığı, kale duvarlarının soğuğuna inat bir ateş çemberi oluşturmuştu. Gözlerde parlayan bu tutku, yeryüzünde başka hiçbir şeyin kıvılcımıyla kıyaslanamaz gibiydi. O "doruk noktası" anlarında, hem bedenleri hem de ruhları sarsıcı bir doyuma erişmişti.
Zaman geçtikçe, bu yoğun coşkunun dalgası yavaş yavaş hafiflemeye başladı; ama ikilinin teninde ve kalplerinde tatlı bir ürperti baki kalıyordu. Nefes almaları sakinleşince, Ehter Selly'yi kollarının arasına aldı ve ona huzurla baktı. Selly, gülümseyerek Ehter'in saçlarını okşadı. Gözleri parlak, yanakları kızarmış, dudakları tutkulu öpücüklerin izleriyle ıslaktı. "Gerçekten de," diye fısıldadı Selly, "Bu gece beni doyuramayacaksın sanırım, ama hiç olmazsa bunun güzel bir başlangıç olduğunu söyleyebilirim." Sesi yorgun ama mutlu bir ton taşıyordu.
Ehter, "Ben de seninle aynı fikirdeyim," dedi. Yarı şaka yarı ciddi bir ifadeyle, "Bunu sürdürebilecek gücü hâlâ içimde hissediyorum," diye ekledi. Selly hafif bir kahkaha attı. "O hâlde belki de sabaha kadar buradayız," dedi tatlı tatlı. Ellerini Ehter'in omzuna koydu, başını onun göğsüne yasladı.
Artık kutlama sesleri çok çok uzakta kalmış gibiydi. Kalenin soğuk taşlarından süzülen herhangi bir rüzgâr sesini bile duymuyorlardı. Şöminenin cılız ateşi çatırdamayı sürdürüyordu; ara sıra yanan odunların ateşe teslim olmasıyla küçük kıvılcımlar etrafa sıçrıyordu. Bu anın huzurunda, ikisi de bir süre konuşmadan, sadece nefeslerinin senkronuna kulak vererek beklediler.
Dakikalar belki de saatler gibi geldi; zaman mefhumunu tamamen kaybetmişlerdi. En sonunda Selly doğruldu, pembe saçlarını eliyle düzeltmeye, Ehter'in de göğsünde yığılı duran kumaşları hafifçe düzlemeye başladı. "Belki de biraz ferah hava alırız," diye önerdi. "Gerçi dışarıda kar yağıyor, ama en azından kalenin avlusunda kısa bir yürüyüş… Sonra geri döneriz, ne dersin?"
Ehter, Selly'nin gözlerine baktı. "İstersen nehri de görürüz. Kaledeki küçük köprüden geçerken lapa lapa yağan karın sesi büyüleyici oluyor," dedi. Selly gülümsedi, omuzlarını hafifçe kaldırdı. "Bu fikre bayıldım."
İkisi de yerdeki kıyafetlerini toparladılar, üstlerine hızlıca yeniden geçirdiler. Tamamen düzensiz ve karışık görünseler de umursamıyorlardı; bu gece kimsenin onları sorgulayacak cesareti yoktu zaten. Biraz önce yaşadıkları yoğunluğun etkisi, sessiz bir coşku hâlinde yüzlerine ve beden dillerine yansıyordu.
Koridora çıkıp ağır adımlarla kalenin iç avlusuna geçtiler. Dış kapılardan birini açtıklarında, soğuk hava yüzlerini hafifçe ürpertti. Yine de yan yana olduklarında bu soğuğun hiçbir önemi kalmamış gibiydi. Şövalyelerin nöbet tuttuğu yüksek duvarların arasından avluya ilerlediler; ardından, kalenin önündeki taş köprüye doğru yürümeye başladılar.
Gökyüzünden düşen kar taneleri, lapa lapa ve ışıltılı şekilde etraflarını sarıyordu. Uzakta hafif bir meşale ışığı, karların üzerinde dans eden gölgeleri şekillendiriyordu. Ehter, Selly'nin elini tuttu. "Sence burası da en az biraz önceki oda kadar büyülü mü?" diye sordu. Selly, "Belki de bundan daha fazlası," dedi. "Çünkü şimdi içerideki ateşi yanımızda taşıyoruz ve bu soğuğu hiç hissetmiyorum."
İkili, kalın duvarları ardında bırakarak taş köprünün üzerinden nehri seyretmeye koyuldular. Nehrin buz gibi sularının üzerinde de kar taneleri nazikçe dans ediyor, ara sıra su yüzeyinde eriyerek yok oluyordu. Uzaktan bakıldığında, Sanor Kalesi'nin sisli ve karanlık silueti, üzerindeki kulelerde sönmeye yüz tutmuş meşalelerin ışığıyla birlikte masalsı bir tabloyu andırıyordu.
Ehter, Selly'nin beline sarıldı, onu biraz daha kendine çekti. Selly de başını Ehter'in omzuna yasladı. İkisi de aynı manzarayı izlerken, bir yandan kulaklarında hâlâ birbirlerinin nefesinin sıcaklığı, dudaklarında tatlı öpücüklerin hafızası vardı.
Gece, böylesine soğuk bir coğrafyada bile kalp ısıtan bir anıya dönüştü. Kar tanelerinin her biri, sanki onlara yeryüzünün sunduğu bir kutlama hediyesiydi. Sessizliğin ortasında, aşkın ve tutkunun kendi sesi hâkimdi. Sadece kalenin duvarları, uzaklardan esen rüzgârın uğultusunu bir ninni gibi tekrarlıyordu.
Ve böylece, Ehter Conrackt ile Selly Bravegod'un, nikâh günüyle başlayan ve muhabbetle devam eden masalsı gecesi, bembeyaz bir örtünün örttüğü kış manzarasında yavaş yavaş uzaklaştı. İkisi de biliyordu ki – yaşadıkları o doruklar, paylaştıkları öpücükler, bedenlerini ve ruhlarını ısıtan yakınlık – sadece bir başlangıçtı. O büyüyü, kalan tüm gecelere ve hatta tüm geleceğe taşıyacaklardı. Ne fırtına, ne sürgün ne de kaderin başka bir cilvesi, aralarındaki bu tutkulu bağı kolay kolay söndüremeyecekti.
Böylece gecenin karanlığında, kar beyaz bir örtü gibi Sanor Kalesi'ni ve çevresini sarmalarken, Ehter ile Selly'nin siluetleri taş köprüden geçerek nehir kıyısında yavaşça gözden kayboldular. Orada, fısıldayan rüzgâr ve nazlı kar taneleriyle baş başa, kendi iç dünyalarına yaslanıp birbirlerinin tenlerini ve kalplerini ısıtmaya devam ettiler. Bu, yeni başlangıçlarının çok özel bir perdesiydi; kelimelerin durup, duyguların hüküm sürdüğü bir an… Belki de insan ruhunun gerçek doruk noktası buydu.