Aetheris: Kaosun Tahtı (TÜRKÇE-TURKİSH)

Chapter 38: Bölüm 38 – Gerçeğin İzinde



Aries kapıyı sessizce kapattığında, odanın içi sıcak ama boğucu bir sessizliğe gömüldü. Ahşap duvarlar, dışarıdaki soğuk rüzgârın hafif sızlamalarına direniyor, şöminenin cılız alevleri titrek ışıklarını odanın köşelerine yansıtıyordu. Ancak odayı dolduran sıcaklığa rağmen Reyna'nın ince omuzları titriyordu. Küçük kız, battaniyeye sarılı hâlde şöminenin ısıttığı köşeye sokulmuştu, ama belli ki içindeki ateş, dışarıdaki sıcaklığın onu sarmasına izin vermiyordu.

Aries bir süre onun solgun yüzüne baktı. Küçük kız, uykulu gözlerini açıp kapatarak şömineye daha da yaklaştı, ama dizlerinin bükülüşü bile yavaş ve halsizdi. Sanki tüm bedeni, onu ele geçiren ateşe karşı direniyordu.

Küçük bir iç çekişle, Aries odanın içinde dolanmaya başladı. Adımları neredeyse ses çıkarmıyordu, ama dikkatli bakıldığında, vücudunun gergin olduğu fark edilebilirdi. Parmakları düşünceli bir şekilde yanındaki sandalyeye dokundu, ardından boş duvara kaydı. Zihni, Reyna'nın durumu ile oda arasındaki küçük farkları not ediyordu. Bu, bilinçsiz bir savaşçı refleksiydi. Zihnini başka şeylere odaklamazsa, içindeki huzursuzluğu kontrol edemeyeceğini biliyordu.

Ancak Reyna'nın yavaşça titreyen nefesleri ona tekrar dönmesini sağladı. Küçük kız, battaniyenin altına daha fazla sokulmuştu, ama bu bile vücudunun hafif sarsılmasını engelleyemiyordu.

Tam o sırada kapıdan üç kısa tıklama duyuldu.

Aries gözlerini kapıya çevirdi. Ayak sesleri hafifti, kapının ardındaki kişi fazla beklemeden seslendi:

"Buyurun lordum, sıcak çorba ve ilaçlar."

Sesi yumuşak ama ürkekti. Han çalışanı genç bir kızdı, Aries'in odanın içindeki varlığından fazlasıyla etkilenmiş gibiydi. Kızın elindeki tepside hafifçe buğulanan bir çorba kâsesi ve küçük bir ilaç şişesi duruyordu.

Aries, kızı uzun süre incelemeden başını hafifçe salladı ve tepsiyi nazik ama hızlı bir hareketle aldı. Gözleri, kıza kısa bir teşekkür etmeye bile ihtiyaç duymadan odanın içine döndü. Kız, aceleyle başını eğdi ve kapıdan sessizce süzülerek kayboldu.

Kapı tekrar kapandığında, odanın içi sadece şöminenin çıtırtılarıyla doluydu.

Aries, Reyna'nın yanına çömeldi. Küçük kız, başını hafifçe yana yatırmış, uykuyla uyanıklık arasında gidip geliyordu.

"Hadi" dedi Aries, sesi alçaktı. "Biraz içmelisin."

Reyna göz kapaklarını güçlükle araladı. Gözleri, sıcak çorbanın dumanını gördü, ama vücudu ona karşı koyuyordu. Başını hafifçe yana çevirdi, reddeder gibi bir hareket yaptı. Ancak Aries'in sabırlı bakışları karşısında, bir süre sonra pes etti.

Aries, kaşığı çorbaya daldırdı. Hafifçe üfledi, ardından Reyna'nın dudaklarına yaklaştırdı. Küçük kız, başını hafifçe kaldırdı ve tereddütle bir yudum aldı.

Çorba, Reyna'nın boğazından yavaşça süzüldü. Sıcaklık, içini yavaş yavaş ısıtırken, nefesi daha da ağırlaştı. Her yudum, göz kapaklarını biraz daha ağırlaştırıyor, bitmek bilmeyen ateşin içinde kısa süreli bir serinlik veriyordu.

Aries, sabırla küçük kıza çorbayı içirdi. Zaman zaman Reyna başını yana çeviriyor, ama Aries'in sessiz ısrarı onun biraz daha içmesini sağlıyordu. Küçük kızın elleri hâlâ sıcak ve titrek olsa da çorbanın rahatlatıcı etkisi bedenine yayılmaya başlamıştı.

Sonunda, Reyna'nın başı hafifçe yana düştü. Yorgunluğu artık ona karşı koyamayacak kadar fazlaydı. Aries, sessizce battaniyesini düzeltti ve onu yatağa yatırdı. Küçük kızın uykusunun derinleşmesini beklerken bir süre başında bekledi.

Ancak kendi zihni hâlâ uyanıktı.

Bir süre, şöminenin titrek alevlerine baktı. Ama ne kadar dikkatini vermeye çalışsa da zihnini kurcalayan şeyin alevler olmadığını biliyordu.

Zihnine sızan o sesi düşünüyordu.

Bir kadının sesi… Soğuk ama melodik.

Uzaktan, çok uzaktan gelen bir yankı gibiydi. Kelimeleri, zihninin derinliklerinde titreyerek yayılmıştı.

"Sen… Kimsin?"

O an, Aries'in vücudu istemsizce gerildi.

Bu, büyüyle ilgili değildi. Bu, tamamen farklıydı. Mana dalgalanmaları gibi değildi. Kendi savaş içgüdüleriyle bile tanımlayamayacağı, bambaşka bir varlıktan gelen bir titreşimdi.

Bunun psişik bir dalga olduğunu anlaması uzun sürmedi. Ancak kaynak… tamamen yabancıydı. Ve bu dalganın taşıdığı enerji, Aries'in alışık olduğu her şeyden daha farklıydı.

Ne olduğunu tam olarak anlayamıyordu. Ama bildiği bir şey vardı:

Kendisinden daha güçlüydü.

Ve… çok yakındı.

Aries'in gözleri, farkında olmadan odanın karşı çaprazındaki kapıya kaydı.

Sessizlik, odanın içinde giderek ağırlaşan bir varlık gibi çöktü. O kapının ardında bir şey… ya da biri vardı.

Ve o şey, Aries'le konuşmuştu.

Reyna'nın nefesi artık derin ve düzenliydi. Küçük kız, sıcak battaniyenin altında büzülmüş, ateşin verdiği yorgunlukla ağır bir uykuya dalmıştı. Yüzü, hâlâ hafifçe kızarıktı ama en azından titremeleri azalmıştı.

Aries, bir süre başında bekledi. Onun gerçekten derin bir uykuya daldığından emin olana kadar kıpırdamadı. İçinde garip bir huzursuzluk vardı ama bunun sebebinin ne olduğunu tam olarak bilmiyordu. Reyna'nın hastalığı mı, yoksa o zihnine dolan kadın sesi mi?

Gözlerini yatağın kenarındaki sıcak çorbaya ve boş ilaç şişesine çevirdi. Küçük kız iyileşene kadar beklemek zorundaydı, ama şu an yapabileceği bir şey yoktu.

Derin bir nefes alarak ağır adımlarla ayağa kalktı.

Dizginlenemez bir merak, damarlarında hafif bir gerginlikle birlikte dolaşıyordu.

Sessiz adımlarla kapıya ilerledi. Kapının tokmağını yavaşça çevirip dışarı adım attığında, koridorun içine çöken sessizlik onu bir an duraklattı.

Kasabanın bu saatlerinde hanın içi neredeyse tamamen sessizdi. Aşağıdan gelen boğuk konuşmalar ve birkaç bardak tıkırtısı dışında, etraf ölüm sessizliğine bürünmüştü. Yanan birkaç duvar lambasının soluk ışığı, taş duvarlara uzun gölgeler düşürüyordu.

Ama Aries'in dikkati yalnızca bir noktaya odaklanmıştı.

Koridorun en karanlık köşesinde, diğer odalardan biraz daha uzakta duran o kapıya.

İçinde anlamlandıramadığı bir his vardı. O kapının ardında, zihnine sızan varlık bekliyordu.

Bilinmezliğin bir adım ötesindeydi.

Ancak tam elini kaldırıp kapıyı çalacakken...

Bir varlık hareket etti.

Koridorun gölgeleri arasından, siyah bir siluet belirdi. Hafif ama kararlı adımlarla, sessizce kapının önüne geçti.

Aries bir an duraksadı, gözlerini yeni gelen figüre çevirdi.

Kara elf bir kadındı.

Kadının duruşu ince ama sertti. Omuzlarına dökülen uzun siyah saçları, soluk lambaların titrek ışığında hafifçe parlıyordu. Derin kırmızı gözleri, dikkatlice ve sakince Aries'i süzüyordu. Gözlerindeki mana titreşimleri, onun sıradan biri olmadığını açıkça belli ediyordu. Kendini gösterene kadar varlığını bile hissetmemişti.

Ama Aries, ondan mana değil, daha farklı bir enerji yayıldığını hissediyordu. Bir an boyunca ikisi de konuşmadı. Kadın, Aries'in kendisini süzmesini sakince izledi. Ardından, başını hafifçe eğerek duruşunu değiştirdi.

"Hanımım sizi bekliyor."

Sesi ne soğuktu ne de dostçaydı. Sadece, basit bir gerçeği bildiriyormuş gibi bir tondaydı.

O an, kapı kendi kendine sessizce açıldı.

Aries gözlerini hafifçe kıstı.

Bu kapının ardında ne olduğunu bilmiyordu.

Ama bildiği tek şey, o kadının orada beklediğiydi.

Ve şimdi, Aries içeriye girmeliydi.

Kapıdan adım attığında, ilk fark ettiği şey karanlık oldu.

Ama bu, sıradan bir odanın karanlığı değildi.

Derin, sonsuz bir boşluk gibiydi.

Tavan, uzayın sonsuzluğunu andırıyordu. Bir odaya değil, evrenin ortasına adım atmış gibiydi.

Odanın tavanında yıldızlar süzülüyordu. Derin mor ve mavi dalgalar, bir okyanus gibi tavana yayılmış, yıldız kümeleri gibi ışıldıyordu. Ancak bu, sıradan bir ışık değildi. Her parlayan nokta, bir varlığın fısıltısı gibiydi. Bir zamanlar parlayan, sonra sonsuzluğa karışan bir iz.

Işık ve karanlık, yavaşça birbirine karışıyor, odanın içini garip bir şekilde ışıklandırıyordu.

Ancak bu ışık, normal bir ışık değildi.

Görkemli ama aynı zamanda rüya gibi. Karanlık gökyüzünün içinde hareket eden bu dalgalar, Aries'in varlığını yutacakmış gibi hissettiriyordu.

Ve sonra, odanın tam ortasına baktığında onu gördü.

Yatağın üzerinde, ışığın toplandığı bir nokta vardı.

O noktanın içinde biri yatıyordu.

Işık, yatağın çevresinde toplanmıştı ve o ışığın içinde yüz üstü yatan bir figür vardı.

Kadının uzun, kızıl-pembe saçları, karanlık yatağın üzerine dağılmıştı. Gövdesi ince ve narindi, belirsiz ama zarif bir hava taşıyordu. Ancak tüm varlığı, etrafına yayılan mutlak bir tembellik hissiyle sarılmıştı.

Aries, birkaç adım daha yaklaştığında, ışığın hafifçe dalgalandığını fark etti.

Ve o an, içindeki bilinmezlik yerini kesin bir bilgiye bıraktı.

Bu, az önce onunla konuşan kadındı.

Aries'in zihnine sızan, soğuk ama melodik sesi taşıyan varlık… işte burada yatıyordu.

Ancak bir tuhaflık vardı.

Kadın yüzüstü yatıyordu.

Ve kımıldamıyordu.

Aries, içgüdüsel olarak her zaman bir savaşçı gibi tetikte olurdu. Fakat bu kadından yayılan enerji… rahatsız edici derecede kayıtsızdı.

Bu, tehlike değildi.

Bu, ilgisizlikti.

Ve Aries'in içinden bir ses, bu kadının ona çoktan varlığını bildiğini, ancak konuşmak için fazladan bir çaba harcamayacağını söylüyordu.

Tam ağzını açacakken, karanlıkta süzülen soğuk ses bir kez daha zihnine dolandı.

"Sormaya bile gerek yok. Kim olduğunu biliyorum."

Ve o an, Aries bir anlığına bile olsa kendini gerçekten küçük hissetti.

Aries, kapının eşiğinden içeri adım attığında karanlık üzerine kapandı.

Ama bu karanlık, bildiği bir şey değildi.

Aries, bilinçsizce boğazını kuruttu.

Aries, ilk kez birine seslenirken tereddüt etti.

Ama içindeki baskı, onun sessiz kalmasına izin vermedi.

"Sen kimsin?"

Sesinin yankısı, odanın içinde dalgalandı.

Ve… bir cevap gelmedi.

Kadının yüzü hâlâ yastığa gömülüydü.

Aries, kaşlarını çattı.

Bir süre sonra ise kadın zihnine konuştu. ''O iblisin çocuğusun demek…''

Aries merakla sordu ''İblis mi?''

''İblis, Thelania von Agares'den bahsediyorum elbette'' dedi kadın aynı kayıtsızlıkla. ''Sen onun tohumu değil misin?''

Aries kadının kayıtsızlığına aldırmasa da annesine iblis demesine sinirlenmişti. Bir dakika, Thelania von Agares mi? ''Hey, Agares de neyin nesi? Annemin ismi Thelania von Renoire, ayrıca neden anneme iblis diyorsun?'' Siniri sesiyle yetinmedi, farkına bile varmadan yumruğunu sıktı. Parmakları, derisini zorlayacak kadar gerildi. Yanındaki küçük sehpanın kenarını kavradığını ancak tahtanın hafifçe gıcırdamasıyla fark etti.

''Ah… Valenian öfkesi. Gerçekten de kanında var.'' Kadının yüzü hâlâ yastığa gömülüydü, ama Aries'in kontrolsüz sinirini hissedebildiğini belli eden hafif bir kıkırdama duyuldu.

''Hmph, ne uğraştırıcı. Binlerce yıl sonra bir agares soyu ortaya çıkıyor'' Haaahh(Esner) ''ve o da tam bir cahil.''

Aries kaşlarını çatmıştı. Kadın tam anlamıyla kayıtsızdı ve Ariesle ilgilenmiyordu. Konuşmanın ortasında esneyecek kadar umursamıyordu.

''Dinle, bana ilk seslenen sensin, bu yüzden buraya geldim. Bana en azından bu cevapları verebilirsin değil mi?''

Cevap gelmedi.

Bir süre sonra da kadının ufak sessiz horlamaları duyuldu.

Ariesin kafasındaki damarlar şişmişti. ''Bu kadın… benim önümde uyumaya cüret mi ediyor?'' Aries daha fazla beklemeyerek tüm aurasını saldı. Anca beklediğinin aksine tüm aurası ve manası dağıldı. Sanki oda da bulunan bir şey ondan sızan tüm manayı emmişti.

''Çocuk, uykumu bölme!'' Aries kadının sesini duyduktan sonra bir an dehşete kapılmıştı. Böyle bir büyü gücü, daha önce hiç görmemişti. Kıtanın en güçlü adamı olduğu söylenen Ogmios bile onda böyle bir korku uyandıramamıştı.

Aries içgüdüsel olarak artık tamamen emindi. Karşısındaki kadının ilgisiz tavırlarının sebebi, Aries'i bir karınca olarak görmesinden sebepti. Aries, dikkat etmesini hissetti. Bir an için bu kadınla savaşma arzusu alevlense de Reyna uyuyordu. Eğer bu varlıkla savaşmaya kalkarsa, küçük kızı koruyamazdı.

''İlginç, korkuyorsun ancak yine de benimle savaşma hayallerimi kuruyorsun?''

Kadının yüzü yastığa tamamen gömülüydü ancak başını yana doğru çevirmişti. Saçları karanlıkla beraber yüzünü gizlesede, kırmızı dudakları artık görülebiliyordu. Ve Kadının gerçekten de zihnine konuştuğundan emindi çünkü kadının sesini duyduğunda ağzı hareket etmiyordu.

''Eh, sanırım siz Valenianlardan en azından bu kadarını beklemek lazım. Gerçi sen biraz daha özel gibisin… hmmm, kralın soyu sende oldukça yoğun. Valen sessizliğini bozma niyetinde mi?''

Kadının bu sözlerine bir türlü anlam veremiyordu. Valen kimdi, valenianlar neydi?

''Dinle, bahsettiğin hiçbir şeyi bilmiyorum. Çocukluğumdan beri köle olarak yaşadım. Ne Agares ismini ne Valenin kim olduğunu ne de Valenianların ne olduğunu biliyorum. Lütfen bana cevap ver, Agares de neyin nesi?''

Kadın hareketsiz şekilde yatmaya devam etti. Kayıtsızlığı devam ediyordu.

''Hmm, sanırım niye cahil olduğunu anladım. Hafızan mühürlenmiş. Bu mühür, tanıdık bir mana seziyorum… Sen… Emilia von Agares…''

Aries gerçekten bir şey anlamıyordu, Emilia von Agares de kimdi… Gerçi biraz düşününce isim ona yabancı gelmiyordu. Emilia, Emilia… Emilia! Hatırlamıştı, mağarada gördüğü zincirlenmiş kadındı. Büyükannesi olduğunu iddia etmişti, annesinin annesi… Önündeki bu miskin kadın gerçekten de onu tanıyor muydu?

''Sen, onu tanıyor musun?''

''Elbette. O kadın gerçek bir iblisti. Annemle ara sıra çay partisi yaparlardı… Ama bildiğim kadarıyla o Tanrılar tarafından mühürlenmişti. Senden hissettiğim tanıdık güç, ona ait. Sanırım Yaşlı iblis seçimini yapmış. Daha fazla karışmasam iyi olur.''

Aries'in tekrar kaşları çatıldı. Artık başı ağrımaya başlamıştı. ''Hayır, bana cevap ver, neden anneme ve emilia'ya iblis diyip duruyorsun? En azından bana söyle, Agares de kim?''

''Çünkü ibliste o yüzden. Siz Valenianlar, iblissiniz. İlk Arşon hakkın da bile bir şey bilmiyorsun. Açıkçası biraz hayal kırıklığına uğradım.''

Aries daha fazla sorgulamak üzereyken başka bir ses duyuldu.

''Bu kadarı yeterli, Cadı…''

Bu… Aries'in rüyasında gördüğü, gümüş saçlı elfti. Aries sesi zihninde çok net duymuştu ancak sesin karşısındaki kadına yönelik olduğu çok belliydi. Aries, bu sesi duyduğunda bir an başından aşağı kaynar sular döküldü. Odanın içindeki ışıklar hafifçe titredi. Yıldızlar gibi süzülen mor ve mavi ışıklar, anlık olarak soluklaştı. Sanki odanın içindeki karanlık bile bir anlığına duraksamıştı.

Eudora dudaklarını hafifçe büktü, ardından saçlarını üfleyerek yüzünden uzaklaştırdı. Yavaşça başını kaldırdı ve Aries'in gözlerine baktı. Ama Aries'in içindeki baskı, kadının parlak kızıl gözlerinden değil, odada bir şeyin değiştiğini hissettiğinden kaynaklanıyordu. ''Yeni yetişkinliğe ulaşmış bir Psiforr. İşime yararsın. Ona yardım et, ben de sana yaratıcının proje ve deneylerine dair notları vereyim. Ne dersin, Cadı?''

Eudora bir süre düşündü. Leydi Theseratın çalışmalarına dair notlar… bu gerçekten ilgi çekiciydi, meraklanmıştı. Hatta o kadar meraklanmıştı ki yataktan kalktı ve süzülerek Aries'in etrafında dolandı. Eliyle çenesindeydi ve diğer eli de çenesini tutan kolunun dirseğindeydi.

Agaresin soyunu taşıyan bu adamı, sadece Emilia'nın varlığını hissettiği için merak etmişti. Ancak şimdi, bir Titan karşısındaydı. Hem de, kendi yaratıcısının çalışma kayıtlarını teklif ediyordu ona. Büyüyü yaratan, Psiforr'ları yaratan Titan Theserat'ın not defteri… Bunu hangi Psiforr reddebilirdi ki?

Yine de…

''Hmm, bu çok zahmetli, istemiyorum. Uyuyacağım.'' Diyerek kendini yatağa bıraktı.

Ancak bu kez gerçekten umursamıyordu. Çünkü uğraşmak istemiyordu.

Aries, kadının ciddiyetini anlamakta zorlanıyordu. Önündeki kişi… bir saniye önce Titan'la konuşmuştu. Ona bakarken hafifçe gerilmişti. Ama şimdi? Geriye doğru çekilip, havada beliren kalın ve yumuşak bir battaniyeye sarılmış, iyice yuvarlanmıştı.

Gerçekten uyuyordu.

Aries, dişlerini sıktı. Yumruğu hâlâ sıkılıydı. Onun varlığını ilk fark ettiğinde, cevapları alabileceğine inanmıştı. Ama bu kadın… bu uyuşuk, ilgisiz, ama açıkça korkunç derecede güçlü olan kadın hiçbir şeyi umursamıyordu.

 

Next chapter will be updated first on this website. Come back and continue reading tomorrow, everyone!

Tip: You can use left, right, A and D keyboard keys to browse between chapters.